Kelime Anlamı:
‘Köle’ sözcüğünün yabancı dillerdeki
karşılığı ‘slave’dır. Bu sözcük Slav ırkından gelen insan demektir kök
itibariyle. Yunanca ‘sklabos’ kelimesinden gelen ‘slave’ yani ‘köle’,
Vikinglerin Slavları yakalayıp köle olarak Romalılara satmaları
nedeniyle kullanılmıştır. Kelimenin tüm dillerde yaklaşık 580 benzer
karşılığı vardır. Türkçede ‘hizmetçi’ denilen ‘servant’ ya da yine
Türkçede ‘servis’ elemanı kelimelerinin hepsi Slav sözcüğünden
türemiştir.
Köle, bütünüyle başka bir insanın malı
olan, herhangi bir eşya gibi alınıp satılabilen kişidir. Kölelik,
eskiçağlardan 19. yüzyıla kadar süren uzun bir tarih boyunca çeşitli
biçimlerde var olmuştur. İnsanların ancak kendi yaşamlarını
sürdürebilecek kadar üretebildikleri en eski dönemlerde kölelik yoktu.
Zamanla üretimde kullandıkları araçlar geliştikçe tüketebileceklerinden
daha fazla üretmeye başladılar. Bundan sonra, savaş tutsaklarını
öldürmek yerine kendileri için çalıştırmaya başladılar ve onların
ürettikleri fazla ürüne el koydular. Böylece köleler ve kölelik doğdu.
Antik Dönem Uygulamaları:
Kölelik eski Mısır, Bâbil, Mezopotamya,
eski Yunanistan ve Roma medeniyetlerinden itibaren binlerce yıllık
geçmişi olan eski inanç, felsefe ve uygarlıklarda kökleşmiş bir kurumdu.
Köleliğin resmi varlığıyla ilgili bilinen en eski kayıtlar Babil kralı
Hamurabi’nin yasalarında yer alır. Eski filozofların bir kısmı
(Aristoteles de dahil), bazı insanların doğuştan köle olduğunu bile
savunmuştur. Özellikle antik çağ dönemlerinde kölelik, çoğunlukla borç
için cezaydı, borç, geri ödendiği andan itibaren, köle, bırakılabilirdi.
Papa’nın İzin ve Yasakları:
Katolik kilise defalarca, kölelik
fikrini mahkûm ederken, Papanın onayladığı izin belgeleriyle, köleliğin
kilise tarafından da kabul edildiği çağlar 15. ve 16. yüz yıllardır.
1452’de Portekiz Kralı VI. Afonso’ya izin veren Papa, savaşlarda
yakalanan putperestlerin köle olarak satılabileceğine ve
kullanılabileceğine dair resmi bir bildiri çıkardı. 1537’de ise Papa 3.
Paul, kilisenin geleneksel köleliğe karşı tavrına geri döndü.
Kölelik bugünkü uygarlık anlayısında her
ne kadar insanlık için ahlaki açıdan geri bir davranıs sayılıyorsa da,
kölelik ortaya çıkmadan önceki dönemlerin uygulamalarına bakıldıgında ve
o dönemin medeniyet tarihi göz önüne alındıgında, köleligin, tarih
zinciri içerisinde uygarlıga dogru atılmış bir adım oldugunu görüyoruz;
çünkü tarih boyunca klanlar ve kabileler arasındaki mücadeleler hiç
bitmemistir. İşte bu dönemlerde insanlar farklı ırktan veya farklı
milletten olan bireyleri, savaşlarda esir olarak aldıklarında veya zorla
kaçırdıklarında öldürüyorlardı. O dönemlerde kölelik, insanların
akıllarına bile gelmemiştir. Daha sonraki uygulamalarda ise, savası
galip olarak bitiren toplumun ağır işlerinde, savaşta yenilen toplumun
bireyleri çalıstırılmaya başlanmıştır. Bu durumun, insanların insafsızca
öldürülmesinden daha ahlaki bir davranış olarak degerlendirilmesinde,
bir sakınca görülmemeli. Üstelik bir toplumda ağır işleri köle sınıfı
üstlenince, diger sınıflarda zaman açısından bir rahatlama olmustur. Boş
zamanlardan faydalanan hürlerin bir çok yenilik (Cografi Kesifler,
Rönesans, Reform…) yapmaları, mümkün oldu.
Tarihte ilk toplumlarda kuvvet ortaya
çıkınca zayıflar da doğdu, böylece bu müessese zaman içinde oluştu.
Köleliğin iki önemli özelliği olduğu görülmüştür: Gizli kalışı ve
ekonomik-sosyal bir realite oluşu. Köleliğe karşı muhalefet, tarihte pek
fazla görülmemektedir. Bu evrensel kuruma karşı Batı’da ilk muhalefet,
18.yüzyıldan sonra başladı(anti kölelik hareketi). Eski ve ortaçağ
ekonomisinin kilit taşı olarak kabul edilen kölelik için ünlü düşünür
Aristo, “mekik, kendiliğinden havada uçup dokuma işini yapmadıkça,
ustanın kalfaya, efendinin köleye ihtiyacı olacaktır.”demiştir.
Batı’da kölelik üzerinde yeterince
durulduğu söylenemez.Eski toplumlarda, kölelik müessesesinin ortaya
çıkmasının en önemli sebebi; herhangi bir ülkedeki halkın, kendilerini
diğer ülkelerde yaşayan insanlardan üstün görmeleridir. Bundan dolayı,
savaşlarda esir olarak alınan insanları da o toprağın bir parçası olarak
görmüşlerdir. Onları da toprakları ile birlikte kendi malları gibi
kabul etmeleri, o devirde bir gelenek olarak kabul edilmistir. Tarih
boyunca gerek savaşlardan kaynaklanan gerekse ülkelerinden zorla
kaçırılan köleler için, insanlar, “neden öldürelim ki, köle olsunlar”
diyerek bu müesseseyi oluşturmuşlardır. 18. yüzyılın ortalarına kadar
insanlık, bu kurumu benimsemiştir. Eski çağın köleliğini ne Romalılar ne
de Yunanlar bulmuş değildir.
Roma, Yunan, İran, Hind, Çin,
v.s.Ülkelerde toplumdan topluma değişmekle birlikte genel olarak görülen
kölelik sebepleri şöyleydi:
1- Savaşlarda köle edinme isteği:
Kölenin gücüne ihtiyaç artınca, insanlar köle yapmak için seferler
düzenlemeye başladılar. Böylece insan, arz aracı haline geldi. Bu durum
19. yüzyıla kadar sürdü.
2- Suç işleyen kişinin köleleştirilerek
mağdura teslim edilmesi: Cezalandırma yetkisinin ele geçirilmesiyle,
suçlular devletin veya bazı kişilerin kölesi olmaya başladı. Siyasi
muhalefet sebebiyle mecburen köle yapılanlar da vardı. Atina’da ihanet
ve hakaret suçları; Roma’da idamlık suçlar, kölelik sebebiydi.Hz.Yakup
peygamberin hukukuna göre, hırsız yakalandığında, çaldığı malın
karşılığında, mal sahibine, bir sene köle olarak hizmet ettirilirdi.
3- Ganimet edinme isteği sebebiyle
yapılan savaşlar sonucunda ele geçirilen esirlerin köle yapılması:
Makinalaşma öncesinde kölelerin büyük bir ekonomik önemi vardı. Büyük
topraklar elde edildikten sonra, esirler zorla çalıştırılarak büyük
oranda rant elde edilir, kendilerine de hiç ücret ödenmezdi.
4- Aristokrat sınıfa hizmet edecek insana duyulan ihtiyaç.
5- Terkedilmiş insanların köleleştirilmesi: Terkedilmiş, kimsesiz insanlar bulununca köle statüsüne sokulurdu.
6- Borcu olup da ödeyemeyen ve aciz
duruma düşen kimselerin köleleştirilmesi: Bu, Solon’un Yunan
kanunlarında da vardır. Bu durumda borçlu köle, ölmekle de borcundan
kurtulamıyor, kölenin ailesinin alacaklıya hizmeti sürdürmesi
gerekiyordu.
7- Köle olan ana-babadan doğan veya köle
anneden doğan çocuk da köle sayılırdı. Doğan çocuk ana-babasının
efendisine aitti ve buna doğumla oluşan kölelik denilirdi.
8- Ticaret amacıyla kölelik. Bu tür kölelik, Amerika’da 19. yüzyılda zirveye çıkmıştır.
9- Korsanlık veya haydutluk yoluyla olduğu gibi, tarihte mahkeme kararıyla kölelik statüsüne sokulan insanlar da vardır.
10- Yoksulluk sebebiyle, kişinin
kendisini, çocuklarını ve diğer yakınlarını satması. Bazı Thiciranlar
çocuklarını satardı. Özellikle bazı Güney Amerika Ülkeleri, Çin ve
Güneydogu Asya’da, köleler azat olduktan sonra da bırakılmazdı. Hususen
kız çocukları, gençlikleri sömürüldükten sonra, zenginler tarafından
evlat edinilir, az bir ücret karşılığı çocuklarına dadı tutulurdu. Bu
uygulama 20. yüzyıla kadar sürmüstür.
11- Askerlik görevinden bile bile kaçmak.
Eski Yunan Medeniyeti’nde Kölelik:
Bütün eski toplumlarda görülen kölelik,
Eski Yunanistan’da da vardı. Köleliğin meşru olduğu bir zemin üzerine
kurulu Atina Site Devleti’nde köle pazarları da vardı. Eski Yunan’da,
köle azadı nadiren gerçekleşen olaylar arasındaydı. Ne köle, ne de
azatlı köleler vatandaş sayılırdı. Yunan ve Roma’da, kölenin mal (res)
olduğu kabul edilirdi. Roma’da, suç işleyen köle, zarar görene “şahsen”
sorumlu idi. Ama Yunan’da efendisi kölenin zararını öderdi.
Antik Yunan’da, Atina, Corinth ve
ticaretle uğraşan diğer site devletlerde, satılık birçok köle vardı. Bu
kölelerin çoğunluğu Yunanlı olmayan ırklardandı.Yunanlılar kendilerinden
olmayana “barbar” derler. İflas eden borçlular, kredi verenler
tarafından köle yapılırlardı. Bu durum, M.Ö. 6. yüzyılda Solon
tarafından Atina’da yasaklandı. Bu yasak, Roma’da 4. yüzyılda yürürlüğe
girecektir. Ayrıca Yunanistan’da bazı çocuklar sokağa terk edilir, bu
çocuklar daha sonra köle edinilirdi. Bu durum, M.S. 6. yüzyılda kimsesiz
çocukların hür olduğunu söyleyen Iustinianus’a kadar sürdü.
Yunanistan’da hemen her hürün birkaç
kölesi vardı. Peloponnes savaşlarından önce Atina’da 75.000 köle
vardı.Bunlar, toprak ve ev işlerinin yanında katiplik, hocalık,
doktorluk gibi yüksek işlerde de çalışırlardı. Hatta tacirlik bile
yaparlardı.
Atina’daki, zanaatkar kölelerin sayısı
azdır. Bu köleler, hak ve borç edinebilirlerdi. Satılırken de bu hak ve
borçlarıyla birlikte satılıyorlardı.Atina’daki bazı köleler de şehir
temizliği gibi işlerde kullanılırlardı.
Yunan Medeniyeti’nde köleliğin sona
erdiği durumlar da vardır. Gerçekten sahibi dilerse resmen kölesinin
azat olduğunu ilan edebilirdi. Vasiyetname yoluyla, bir mabede satılmak
veya hibe edilmek suretiyle veya şehir meclisinin emriyle de azat
edilebilirlerdi.
Yunanistan’da köle satışı ve köle
pazarları, M.Ö. 500 – 150 tarihleri arasında ortaya çıktı. Atina’da her
ayın ilk günü köle pazarları kurulurdu. Köleler çıplak olarak bir
kürsüye çıkarılır ve satışa arz edilirdi. Çünkü kadın kölelerle yani
cariyelerle efendilerinin cinsi münasebet hakları da vardı.
Yunan sahilleri tarih boyu, köle ticaretinin yapıldığı en önemli merkezlerden olmuştur.
Roma ve Roma Hukukunda Kölelik:
Tarihte, insanları köle eden ilk
milletin Romalılar olduğu söylenir. Roma’da kölelik, ticaret ve ziraatın
temel direği sayılırdı. Sosyal kurumların tabii hukukuna en aykırı
olanı, meşru olmadığı en geç kabul edileni sayılan kölelik, ilk çağın
büyük devletlerinden Roma İmparatorlugu’nda da vardı ve köleliğin en
büyük kaynağı savaştı. Diğer insanlara hükmetme arzusu, onları
kullanmak, onlardan kişisel yarar edinme, refah halinde yaşama isteği,
kadınları köle statüsüne sokarak onlardan yararlanma arzusu, insanları
savaşa sevk ediyordu. İlk zamanlarda kölelerin durumu oldukça iyi idi.
Köle, ailenin bir ferdi sayılır, baba hakimiyeti altında bulunan hür
insanlardan farklı sayılmazdı. Eski zamanlarda Roma’da her türlü iş,
hürlerden meydana gelen isçiler tarafından görülüyordu. Tarihin
başlangıcında büyük bir şöhret kazanan Romalılar, yeni memleketler
istila edip zenginleştikçe, hem hürlerin çalışmasını zül telakki
etmişler ve hem de çok köle sahibi olmayı zenginlik alameti saymaya
başlamışlardır. Roma’da insanlar hür (liber) ve köle (servus) olarak
ikiye ayrılmıştır. Roma’da şahsın hukuku şu madde ile başlar: “Şahsın
hukukunda yapılan en esaslı taksim, insanların hür ve köle oluşlarına
dair olanıdır.”
Roma şehri, kölelerle dolunca, dinleri,
dilleri ve gelenekleri Romalılar’dan farklı olan insanlara karşı, soğuk
davranılır oldu. Şehir hayatının gelişmesiyle iki tip köle ortaya çıktı.
1- Toprak köleliği (Colonus): Asıl
efendi şehirde yaşarken, köydeki araziyi bir kahyanın idare ettiği,
kölelerin toprakla birlikte alınıp satıldığı kölelik.
2- Diğer Köleler: Bunlar şehirde, efendilerinin yanında rahatça yasarlardı.
M.Ö. 2. yüzyıldan sonra, Romalılar zevk ve eğlenceye düşkün olunca, kölelik de giderek, kısmen bir zevk aracına dönüştü.
Roma hukukunda köleler, mal ve eşya
olarak kabul edilirler. Bu sebeple de kadın ve erkek kölelerin
kurdukları ortak hayat, evlilik olarak kabul edilmez. Daha sonra
Hristiyanlık’ın tesiri ile bu rezalete son verilmeye çalışılmış ise de,
bu sertlik tamamen yok edilememiştir. Köleler, malik de olamazlardı ve
hiçbir şahsi hakka sahip değillerdi. Köleler, hukuken hak ehliyetine
sahip değillerdi. Efendileri ile arasındaki münasebet hakimiyet esasına
dayandığı için, bunların haklarına efendileri sahip oluyordu.
Efendi, kölesine zarar verebilirdi ve bu
haksız fiil sayılmazdı. Çünkü efendinin kölesinin üzerinde, onu
öldürmeye varan sınırsız bir hakimiyet hakkı var idi. İmparator
Costantinus zamanında (M.S. 306-337) bile, efendinin, kölesini
cezalandırırken ölümüne sebep olması, adam öldürme suçu sayılmıyordu.
İşte bu çaresiz insanlar böyle çeşitli
işkencelere ve felaketlere maruz kala kala sonunda kanun koyucuların
merhamet ve şefkatlerini celp etmişlerdir. Bu ağır işkenceli halleri
kısmen ortadan kaldıracak hukuki düzenlemeleri yapma ihtiyacını
hissetmişler ve konu ile alakalı ilk kanun Praetor hukukunda tedvin
edilmiştir. Bu kanunla kölelerin yırtıcı hayvanlar ile pençeleşmeleri
yasaklanmış ise de, şayet bir köle bu gibi bir cezaya müstahak olursa
hakim tarafından muvafakat edilmek şartıyla icrasına da müsaade
edilmiştir.
Osmanlı’da köleliğe, kurucusu Osman Bey
zamanında da rastlanmakla beraber, kölelik kurumu Orhan Bey zamanında
yerleşmiştir. Osmanlı devletinde köle kaynakları genel olarak iki ana
başlık altında toplanmaktaydı.Bunlardan birisi savaşlar diğeri de
ticaret yoluyla ortaya çıkan kölelikti. Haremin ortaya çıkması ise Fatih
Sultan Mehmet döneminde gerçekleşmiştir. Bunda artan fetihler ve
genişleyen topraklar önemli bir rol oynamaktaydı. Bu tarihlerden sonra
kölelik ve bununla birlikte köle ticareti Osmanlı devletinde yerini
alıyor ve köle ticareti devletin de dolaylı olarak destek verdiği bir
uygulama oluyordu.Ancak ilerleyen yıllarda kölelerin belirli bir çalışma
süresi sonunda azat edilmesi, kölelerin evlenme haklarının sahiplerince
karşılanması gibi düzenlemelerle, köle ticaretini kısıtlamaya ve
kölelere yapılan kötü muameleleri önlemeye çalıştı. bu amaçlarla birçok
ferman yayınladı.[kaynak belirtilmeli] Osmanlı’da kölelik, Sultan
Abdülmecid döneminde 1847’de yayınlanan ferman bunların en önemlisidir
ve bu fermanla köle ticareti resmi olarak kaldırılmıştır. Ancak
uygulamanın önüne ancak imparatorluğun son yılarında geçilebilmiştir.
Osmanlıdan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti de köleliğe ilişkin bütün
uluslararası antlaşmaların altına imza atmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nde
kölelik hiç bir zaman resmen olmamıştır.
SİNAN BAÇ'ın yazısı ve derlemesinden eklenmiştir..